GuidePedia

0
 
Ümmü Şerîk radıyallahu anha Mekke’de ev ev dolaşarak Kureyş’li kadınlara İslâm’ı anlatan bir tebliğci.. Allah’a ve Resûlüne iman etmenin ve teslimiyetinin mükâfâtını hayatında iken gören bahtiyar bir hanım sahâbî... Mekke müşriklerinin işkencelerine rağmen imanından taviz vermeyen, açlığa ve susuzluğa katlanan bir kahraman hanım... 
 
O, Kureyş’e mensuptur. Mekke’de müslüman oldu. Asıl adı “Guzeyye binti Câbir İbn Hakîm” ’dir. “Ümmü Şerîk” künyesiyle meşhur olmuştur. Bu künye ile anılan birkaç hanım sahâbî olduğu rivayet edilmektedir.

Ümmü Şerîk (r.anhâ) imanının tadını alan, heyecanını duyan ve İslâm’ı yaymak için canla başla uğraşan bahtiyar bir hanımdı. Kureyş kadınlarının evlerine sık sık ziyaretler yapar ve onları İslâm’a dâvet ederdi. İslâm’ı hanımlar arasında anlatmayı kendine vazife bilmişti. Bu hizmeti gizli gizli yürütürdü. İnsanların şirk bataklığından kurtulup hak yola gelmesinden büyük zevk duyardı. Bu sebepten bu vazifeyi büyük bir aşk ve heyecanla yapardı.

O, Zira bir insanın karanlıktan çıkıp, cehaletten kurtularak hidayete kavuşmasını, putları bırakıp Allah’a yönelmesi ve Kur’an’la buluşmasını, dünya ve içindekilerin kendisine verilmesinden daha hayırlı görürdü.

Ümmü Şerîk (r.anhâ) İslâm’ın güzelliklerini Kureyş’li hanımlar arasında yayabilmek için canhıraş bir şekilde çalışıyordu. Müşriklere yakalanmamak için de elinden gelen gayreti gösteriyordu. Fakat ne çare ki, azgın müşrikler onu takib ediyorlardı. Gün geçtikçe de İslâmiyet hızla yayılıyordu. Mekke dışından da İslâm’a koşanlar çoğalmaya başlamıştı. Müşrikler yeni müslüman olan kimsesiz, gariblere işkence etme kararı aldılar. İslâm adına yapılan faaliyetlerin önünü almak için ezâ ve cefâlarını artırdılar.

Ümmü Şerîk (r.anhâ)’yı önce tehdit ettiler. Sonra hapsettiler. Kızgın güneşin altında bir lokma ekmek bir yudum su vermeden üç gün boyunca eziyet ettiler.

Kureyş’li müşriklerin işkencelerine dayanamayan müslümanlar Mekke’yi terketmek zorunda kaldılar. İnançlarını yaşayabilecekleri yeni yurtlar aradılar. İki Cihan Güneşi Efendimiz önce Habeşistan’a hicret etmelerini işaret buyurdu. Daha sonra Medine’ye hicret izni verildi. Bir müddet sonra da Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ile Hz. Ebû Bekir Sıddîk radıyallahu anh birlikte Medine’ye hicret ettiler.

Ümmü Şerîk (r.anhâ) da artık Mekke müşriklerinden kurtulmak istiyordu. Medine’ye giden kimse bulamayınca bir yahûdî ailesine katıldı. Yolculuk esnasında imanda sabır ve seat etmenin mükâfatı olarak Allah Teâlâ’nın özel ikramına mazhar oldu. Şöyle ki: 

“Ümmü Şerîk’in yanındaki suyu bitmişti. Bunu fırsat bilen yahûdî ona dininden dönmedikçe su vermeyeceğini söyledi. Hanımına da; ona su vermemek üzere sıkı sıkıya tenbih etti.

Hava çok sıcaktı. Güneş adeta kavuruyordu. Yolculuk bir hayli zor geçiyordu. Ümmü Şerîk (r.anhâ) iyice halsiz düştü. Hararetten, susuzluktan gücü kuvveti kesilmişti. 

Zorlukla yürüyor ve konuşuyordu. Onun bu hali yahûdîyi ümitlendirmişti. Tam fırsatı yakaladığını hatta onun dininden dönmekten başka çaresi kalmadığını tahmin etmişti.

Ümmü Şerîk (r.anhâ) ise dünya nimetleri için dininden vazgeçmeyi asla düşünmüyordu. Geçici hayatı ebedî hayata asla tercih etmeyecekti. Yüce Rabbine olan imanı tamdı. O’nun her şeye gücü yeteceğine ve kendine yardım edeceğine inancı sonsuzdu. Nitekim çârelerin tükenmiş gibi gözüktüğü bir gece yarısı Allah Teâlâ’nın yardımı yetişti. Rabbi’sinin özel ikramına nâil oldu.

O herkesin uyuduğu bir sırada göğsünün üzerine bir miktar suyun konduğunu hissetti. Sunulan bu suyu kana kana içti. Üstüne başına dökerek serinledi. Biraz sonra yol arkadaşlarını uyandırmak için seslendi. Onun sesinin gür çıkmasından su bulup içtiği anlaşılmaktaydı. Suyu hanımının verdiğini zanneden yahûdî hanımına çıkıştı. Kızdı, bağırdı ve: “Suyu sen mi verdin?” dedi. Ümmü Şerîk (r.anhâ) bunun kendisine Allah Teâlâ’nın bir ikramı olduğunu hanımının su vermediğini söyledi. Yahûdî su tulumlarına koştu. Onların da ağızlarının bağlı ve çözülmemiş olduğunu görünce hayretler içerisinde kaldı. Nasıl olurdu? Bu büyük bir işti. İnsan üstü bir hadise idi. Bunun mucize olduğunu nerden bilecekti. Ümmü Şerîk’in samîmiyeti ve saf imanı ona çok tesir etmişti. Onun sözleri gönlünde bir sıcaklık oluşmasını sağladı. Kalbi İslâm’ın nurûna açılıverdi ve senin Rabbına inandım dedi. Ailecek İslâmiyetin kendi dinlerinden daha hayırlı olduğunu söyleyerek hep birlikte kelime-i şehadet getirip müslüman oldular.

Ümmü Şerîk (r.anhâ) imanda sebat etmenin mükâfatını peşin gördü. Hem inancından taviz vermedi. Hem de bir ailenin İslâm’a girmesine sebeb oldu.

İşte örnek nesil!.. Ne iman!.. Ne sabır!.. Ne sebat!.. Ve ne seâdet ki, dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmek... Hem kendini hem arkadaşını ateşten kurtarmak!.. Ne güzel böyle örnek olabilmek!.. Allahım bizlere de güzel örnekler olabilmeyi ve özel ikramlarına erebilmeyi nasîb et!..

Ümmü Şerîk (r.anhâ) hicret yurdu Medine’de zaman zaman İki Cihan Güneşi Efendimize imkânları nisbetinde ikram etmeyi çok severdi. Kendisi yemez, biriktirdiği yiyecekleri Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimize yedirmeyi tercih ederdi. Bir defasında bir miktar yağ biriktirmişti. Onu hizmetçisi ile gönderdi. Onun bu candan ikramı Efendimizin hoşuna gitti. Yağı boşaltıp tulumu verirken hizmetçiye tulumun ağzını bağlamadan bir yere asmasını tenbih etti. Ağzı açık bir yere asılan tulumun tekrar yağla dolduğu görüldü. Ümmü Şerîk bu hali Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimize arzetti. Efendimiz bunun Rabbimizin bir bereketi, ikramı olduğunu hatırlattı. Yağ tulumunun ağzını bağlamamalarını tekrar tenbihledi. Sevinçle oradan ayrılan Ümmü Şerîk (r.anhâ) bu ikramın Rasûlullah (s.a.)’e olan muhabbetinin peşin mükâfatı olarak gördü.

Ümmü Şerîk (r.anhâ)’nın Medine-i Münevvere’de Resûl-i Ekrem (s.a) ile evlenmeyi arzu ettiği, hatta ona nikahlandığı, fakat evlenmenin gerçekleşmediği söylenmektedir.

Rivayet ettiği birkaç hadis-i şerif Kütüb-i Sitte’de yer almaktadır. Bir tanesi şöyledir:

“Birgün Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz Ümmü Şerîk’inde bulunduğu bir mecliste deccâl’den söz etti ve: “İnsanlar deccâlden kaçıp dağlara sığınırlar” buyurdu. O yiğit İslâm mücâhidlerinin deccâl karşısında tutunamayıp kaçmaları Ümmü Şerîk’i hem üzmüş hem de meraklandırmıştı. Dayanamayıp Efendimize: “Ya Rasûlallah! O gün Araplar nerede olacak?” diye sordu. Efendimiz de: “Onlar o gün pek azdır.” buyurdu. 

Deccâl’in karşısında duramayacaklarını, onun şerrinden ve fitnesinden kaçıp kurtulmaya çalışacaklarını ifade buyurdu. (Riyazussâlihîn Terc. ve Şerh. c.7. s,460)

Ümmü Şerîk (r.anhâ)’nın ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir. 

Cenâb-ı Allah, Ümmü Şerîk Hazretleri'nden ve diğer tüm Hanım Sahâbe Annelerimiz'den razı olsun. Bizleri de şehitlik ve şehidelik mertebesiyle müjdelesin. Bu mübarek Hanım Sahâbe Annelerimiz'in şefaâtlerine nâil eylesin bizleri... Amin.

Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi

Yorum Gönder

 
Top