GuidePedia

0

Ümmü Hânî Hazretleri'nin
Mübarek Hayatlarından Kesitler...

Ümmü Hânî (Radıyallahû Anhâ) Resûlullah (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'in amca kızı... Hz. Ali'nin (Keremallahû Vechehû) kızkardeşi... 

İsmi Mevlid-i Nebevî’nin Mirâc bölmününde devamlı yâd olunan bir bahtiyar... Hânesi, mîrac ışığıyla aydınlanma şerefine eren bir hanımefendi...

O Mekke’de doğup büyüdü. Babası Ebû Tâlib, annesi Fâtıma binti Esed’dir. Hz. Ali, Âkil ve Ca’fer (r.anhûm) ile anne baba bir öz kardeşdir. Asıl adı Fâhite olup oğlu Hânî’den dolayı Ümmü Hâni künyesiyle meşhur olmuştur.

Ümmü Hânî, mert, cesûr ve dürüst ahlâklı bir hanımdı. Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz sekiz yaşından sonra amcası Ebû Tâlib’in evinde kaldığı için onu iyi tanırdı. Özkardeşi gibi severdi. O da İki Cihan Güneşi Efendimiz'e (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) çok hürmet ederdi. Onu müşriklere karşı gizli gizli korumağa çalışırdı. Kendisi İslâm’a gelememişti. Zira kocası müşriklerdendi. Buna rağmen Sevgili Peygamberimiz'e (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) kol-kanat gererdi. Onu arkadan da olsa korumağa çalışırdı. Onun bu samimi gayreti şu hadisede açıkça görülmektedir.

İki Cihan Güneşi Efendimiz (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Tâif dönüşü Ebû Tâlib mahallesinde oturan Ümmü Hânî’nin evine gelmişti. “Kimdir o?” diye içerden sorulunca Efendimiz (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem): “Amcan oğlu Muhammedim. Kabul edersen, misâfir geldim.” buyurdu.

Ümmü Hâni: “Senin gibi doğru sözlü, emin, şerefli misâfire can fedâ” deyip içeri aldı. Yalnız önceden bildirseydiniz bir şeyler hazırlardım dedi. İki Cihan Güneşi Efendimiz (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem): “Yiyecek içecek hiçbir şey istemem. Yalnız bir yer göster kâfi.” buyurdu.

Araplar için kapısına gelen misafire ikram etmek, onu korumak büyük bir şerefti. Gelen misâfirin de Mekke’de düşmanı çoktu. Bu sebebten Allah Resûlü Muhammed’e (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) bir zarar gelmemesi için Ümmü Hâni o gece babasının kılıcını alıp dışarı çıktı. Sabaha kadar evin etrafında dolaştı.

O gün Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem)’ın gönlü çok incinmişti! Yalnız odaya çekildi ve secdelerde gözyaşı dökerek sabaha kadar Rabbisine yalvardı. Halkının imana gelmesi için dua etmeye başladı. Çok yorgun olduğu için hasır üzerine uzanıp kendinden geçmişti. Birazcık uykuya dalmıştı. İşte o anda, gönül kırgın, beden yorgun bir vaziyette iken Rabbisinden davet geldi. Cebrâil aleyhisselâma; “Git Habîbimi getir!” emri verildi. Cenneti, Cehennemi göster. Ona eziyet edenlerin  gideceği yeri, onu incitenlerin çekeceği azâbı gözleriyle görsün denildi. 

Yüceler yücesi Rabbimiz Fahr-i Kâinat (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'i tesellî ve teyid etmek üzere Cânib-i İzzetine ve dergâh-ı ulûhiyyetine urûc eyledi. Mirâc’a çıkarttı. Bütün saltanatını, arşını, ferşini, kürsîsini, levhini, kalemini ve sonsuzluk âleminde Cemâlini ona seyrettirerek kalbine sekînet verdi.  Allah Teâlâ’nın sonsuz gücünün kendisiyle beraber olduğunu gösterdi. İki Cihan Güneşi Efendimiz’e (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) yeni bir güç geldi. Tevhid mücâdelesinde azmi bileylendi. Ümmetine  beş vakit namaz hediyesiyle Mirac’dan döndü ve Ümmü Hânî’nin evine geldi. Başından geçenleri, gördüklerini amca kızına tek tek anlattı.

Ümmü Hânî bunları dışarda anlatmamasını istedi. Fakat Fahr-i Kâinat (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz halka anlatacağını söyledi ve dışarı çıktı. Peşinden Ümmü Hânî, Habeşistan’lı hizmetçisini gönderdi. Onun halka ne söylediğini, halkın da ona ne dediklerini dinle (de bana haber ver), dedi. Maksadı Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem)'in incinmesini önlemek düşmanlarına karşı tedbir almaktı.

O henüz İslâm’la şereflenememişti. Fakat Allah rasûlûne karşı böylesine büyük saygı beslemekteydi. Onu gıyâbî koruma gayreti içerisindeydi.

O Mekke’nin ileri gelen müşriklerinden Hübeyre İbni Amr ile evlenmişti. Ondan Amr, Hânî, Yusûf ve Ca’de adında dört çocuğu oldu. Kocası Hübeyre azılı bir İslâm düşmanı idi. İslâm’ın nurundan hep kaçtı. Müşriklerin safında savaştı. Mekke Fethi günü çöllere düştü ve Necran taraflarına giderek izini kaybettirdi.

Ümmü Hânî’nin İslâm’la şereflenişi Mekke Fethi günü oldu. O kocasının firârını fırsat bildi ve Resûlullah (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem)’in huzûruna gelerek kelime-i şehâdet getirdi. Gönlünü İslâm’ın nûrû ile doldurdu. Sahâbelik şerefine nâil oldu. Sevgi dolu gönlünü İslâm’ın nurlu ufuklarına açtı. Fahr-i Kâinat (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'e tam teslim olmuştu. Hayatının geri kalan kısmını itaatkâr, muhabbetli bir İslâm hanımefendisi olarak geçirdi.

Ümmü Hânî (r.anhâ) kendini ibadete vermişti. Çokça namaz kılar ve oruç tutardı. Nâfile oruç tutmayı çok severdi. İki Cihan Güneşi Efendimiz de ona çok iltifatlarda bulunur ve fırsat buldukça ziyaret ederdi. Birgün Ümmü Hânî (r.anhâ) nafile oruca niyet etmişti. Efendimiz ziyaretine geldi. O da bir kâse bal şerbeti ikram etti. Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) içtikten sonra artanını ona uzattı. Oruçlu olmasına rağmen Ümmü Hâni (r.anhâ) derhal kâseyi aldı ve içti. Efendimiz'e (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) olan sevgi ve hürmetini bu şekilde gösterdi.

O, Efendimizin kendisine yaptığı iltifatlar konusunda şunları söyler: “Mekke’nin fethi günü, evimi şereflendiren Hz. Peygamber (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) bana: “Yiyecek bir şeyiniz var mı?” diye sordu. Ben de: “Hayır ya Rasûlallah sâdece kuru ekmek ile sirke var.” dedim. “Getir onu!” buyurdu ve: “Ey Ümmü Hâni! Sirke ne iyi katıktır. Sirke bulunan ev, katık sıkıntısı çekmez!” buyurarak iltifatta bulundu.

Ümmü Hânî (r.anhâ) Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'den az miktarda hadis de rivayet etmiştir. Naklettiği hadislerin bir tanesi şudur:

Ümmü Hâni (Fahite Binti Ebû Talib) radıyallahu anhâ şöyle dedi: (Mekke’nin Fethi günü) Nebi sallahu aleyhi vesellem’e gelmiştim. Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) yıkanıyor, Fâtıma da onu insanların gözünden perdeliyordu. (Ben selâmımı verdim.) Peygamberimiz (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem): “Kim o?” dedi. Ben: “Ümmü Hânî’yim”, diye cevap verdim. Müslim’in rivayetinde bu hadisin devamında;

Ümmü Hânî gelip kendisine selam verdiğinde Efendimiz (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem): “Bu kadın kimdir?” diye sormuş, o da: “Ben Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hânî’yim” diye cevap verince sevgili Peygamberimiz “Hoş geldin Ümmü Hânî” dedi ve yıkanmasını tamamladı, rivâyeti geçmektedir. (Riyazüssalihîn Terceme ve şerhi, c.4, s.444, 465)

Ümmü Hânî (r.anhâ) mevlid-i nebî menkıbelerinin Mîrâc bölümünde devamlı ismi anılan bir bahtiyar hanım sahâbidir. Süleyman Çelebi Hazretleri Mîrac bölümünde onun ismini şöyle zikreder:

“Tarfütü’l-ayn içre ol Fahr-i Cihan

Ümmü Hânî evine geldi heman

Her ne vâkî oldu ise serteser

Cümlesin ashâbına verdi haber

Dediler ey kıble-i İslâm’ı dîn

Kutlu olsu sana Mîrâc’ı güzîn

Biz kamumuz kullarız sen şâhsın

Gönlümüz içinde rûşen mâhsın

Ümmetin olduğumuz devlet yeter.

Hizmetin kıldığımız izzet yeter.”

Ümmü Hânî (r.anhâ) kardeşi Hz. Ali (r.a.)’dan sonra 40 h. / 661 m. senede vefat etti. Cenâb-ı Hak şefaatlerine mazhar buyursun. Amin. nrasûlûne karşı böylesine büyük saygı beslemekteydi. Onu gıyâbî koruma gayreti içerisindeydi.

O Mekke’nin ileri gelen müşriklerinden Hübeyre İbni Amr ile evlenmişti. Ondan Amr, Hânî, Yusûf ve Ca’de adında dört çocuğu oldu. Kocası Hübeyre azılı bir İslâm düşmanı idi. İslâm’ın nurundan hep kaçtı. Müşriklerin safında savaştı. Mekke Fethi günü çöllere düştü ve Necran taraflarına giderek izini kaybettirdi.

Ümmü Hânî’nin İslâm’la şereflenişi Mekke Fethi günü oldu. O kocasının firârını fırsat bildi ve Resûlullah (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem)’in huzûruna gelerek kelime-i şehâdet getirdi. Gönlünü İslâm’ın nûrû ile doldurdu. Sahâbelik şerefine nâil oldu. Sevgi dolu gönlünü İslâm’ın nurlu ufuklarına açtı. Fahr-i Kâinat (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'e tam teslim olmuştu. Hayatının geri kalan kısmını itaatkâr, muhabbetli bir İslâm hanımefendisi olarak geçirdi.

Ümmü Hânî (r.anhâ) kendini ibadete vermişti. Çokça namaz kılar ve oruç tutardı.

Nâfile oruç tutmayı çok severdi. İki Cihan Güneşi Efendimiz de ona çok iltifatlarda bulunur ve fırsat buldukça ziyaret ederdi. Birgün Ümmü Hânî (r.anhâ) nafile oruca niyet etmişti. Efendimiz ziyaretine geldi. O da bir kâse bal şerbeti ikram etti. Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) içtikten sonra artanını ona uzattı. Oruçlu olmasına rağmen Ümmü Hâni (r.anhâ) derhal kâseyi aldı ve içti. Efendimize olan sevgi ve hürmetini bu şekilde gösterdi.

O, Efendimiz'in (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) kendisine yaptığı iltifatlar konusunda şunları söyler: “Mekke’nin fethi günü, evimi şereflendiren Hz. Peygamber (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) bana: “Yiyecek bir şeyiniz var mı?” diye sordu. Ben de: “Hayır ya Resûlallah sâdece kuru ekmek ile sirke var.” dedim.

 “Getir onu!” buyurdu ve: “Ey Ümmü Hâni! Sirke ne iyi katıktır. Sirke bulunan ev, katık sıkıntısı çekmez!” buyurarak iltifatta bulundu.

Ümmü Hânî (r.anhâ) Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'den az miktarda hadis de rivayet etmiştir. Naklettiği hadislerin bir tanesi şudur:

Ümmü Hâni (Fâhite bint-i Ebû Talib) radıyallahu anhâ şöyle dedi: (Mekke’nin Fethi günü) Nebi sallahu aleyhi vesellem’e gelmiştim. Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) yıkanıyor, Fâtıma da onu insanların gözünden perdeliyordu. (Ben selâmımı verdim.) Peygamberimiz (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem)

“Kim o?” dedi. Ben: “Ümmü Hânî’yim”, diye cevap verdim. Müslim’in rivayetinde bu hadisin devamında;

Ümmü Hânî gelip kendisine selam verdiğinde Efendimiz: “Bu kadın kimdir?” diye sormuş, o da: “Ben Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hânî’yim” diye cevap verince sevgili Peygamberimiz “Hoş geldin Ümmü Hânî” dedi ve yıkanmasını tamamladı, rivâyeti geçmektedir. (Riyazüssalihîn Terceme ve şerhi, c.4, s.444, 465)

Ümmü Hânî (r.anhâ) mevlid-i nebî menkıbelerinin Mîrâc bölümünde devamlı ismi anılan bir bahtiyar hanım sahâbidir. Süleyman Çelebi hazretleri Mîrac bölümünde onun ismini şöyle zikreder:

“Tarfütü’l-ayn içre ol Fahr-i Cihan

Ümmü Hânî evine geldi heman

Her ne vâkî oldu ise serteser

Cümlesin ashâbına verdi haber

Dediler ey kıble-i İslâm’ı dîn

Kutlu olsu sana Mîrâc’ı güzîn

Biz kamumuz kullarız sen şâhsın

Gönlümüz içinde rûşen mâhsın

Ümmetin olduğumuz devlet yeter.

Hizmetin kıldığımız izzet yeter.”

Ümmü Hânî (r.anhâ) kardeşi Hz. Ali (r.a.)’dan sonra 40 h. / 661 m. senede vefat etti. Cenâb-ı Allah, Ümmü Hânî Hazretleri'nden ve diğer tüm Hanım Sahâbe Annelerimiz'den razı olsun. Bizleri de şehitlik ve şehidelik mertebesiyle müjdelesin. Bu mübarek Hanım Sahâbe Annelerimiz'in şefaâtlerine nâil eylesin bizleri... Amin.

Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi

Yorum Gönder

 
Top